21 Şubat 2014 Cuma

Umut Ağacı


İnsanlar değişik insanlar zor...Onlarla yaşamak onları anlamak,alışmak,sevmek...Acaba insanlar birlikte yaşamaya nasıl karar verdi, nasıl akıllarına geldi bu mesele? Mesele dedim çünkü bu çok yorucu bir durum. Yani bunun pek çok yorumu var tabi ki işte beslenme avlanma barınma vb. konularda birilerine ihtiyaç duyulmuş pekala ama bu kadar basit mi? Altında farklı sebeplerin olduğuna inanıyorum açıkçası. Dediğim gibi insanlarla her şey çok zor onları kabullenmek,alışmak,öğrenmek ama insanlar hayatınızda olmadan da olmuyor. Onlar sayesinde öğreniriz çünkü biz her şeyi yaşadığımız bütün duyguları,hisleri. Sevmeyi-sevilmeyi, şefkati, öfkeyi, acımayı, endişeyi...Beraber yaşayarak anladığımız belki de çok sonra farkına vardığımız duyguları bize insanlar öğretir. Şuan nefret ettiğimiz pek çok kişi olabilir mesela karşılaşsak ya da yapabilecek gücü kudreti bulsak aynı zamanda vicdanımız el verse ona yapabileceğimiz işkenceyi kimsenin hayal edemeyeceğini sanırız. Ama neden? O da bize pek çok şey öğretmedi mi? Ona bir şeyler borçlu değil miyiz yani? Hayatımıza giren uzun süre bizimle kalan bazende şöyle bir uğrayıp çıkan insanlar... Ya da hiç yanımızda olmayan simasını bile bilmediğimiz ama varlığından haberdar olduğumuz insanlar...Herkes, hepsi. Bizim hislerimizin bir şekilde dalgalanmasına sebep olurlar. Onlara kızabilir aksine çok ama çok sevebiliriz. Bizi kırabilirler ama onlara da teşekkürler. Yaratan bize "Her şeyin hayırlısını isteyin." demiş.Bizim çok istediğimiz hatta hayırlısı sandığımız şey bizim için hayırlı olmayabilir ya da tam tersine hiç istemememize rağmen gerçekleşen olaylar hayrımıza olabilir. Yani bizi çok yıprattığını ve üzdüğünü düşündüğümüz insanlarda belki fark etmeden bize iyilik yapmış olabilirler bu yüzden onlara da teşekkürler işte. Bizde tedavisi zor yaralar bırakan herkese teşekkürler. Bize şükretmeyi öğreten herkese teşekkürler. Duamıza dua katan herkese teşekkürler. Bizi merak eden herkese teşekkürler. Bizi biz yapan sizlersiniz çünkü. 
"Her şeyden biraz kalır" diyor birileri
Çoğunlukla haklıdırlar.
Kavanozda biraz kahve,
Kutuda biraz ekmek,
İnsanda biraz acı...
Diyor Turgut UYAR. Her şeyden herkesten biraz kalır üzerimizde ve bir kum misali biriktire biriktire dağ  oluruz. Belki sonra bir rüzgar gelir hayatımıza üzerimizde ki tozun külün yarısını alır götürür ve yepyeni bir biz oluruz. Hayat her an sürprizlerle dolu. Ve umut ağacımız hep yemyeşil kalmalı. Öyle bir ağaç olmalı ki bu her çeşit meyve olmalı dallarında yılın hiçbir mevsimi yaprak dökmemeli tek bir meyvesi bile çürüyüp yere düşmemeli. Her gün ağacın varlığından ve sağlığından dolayı bin bir şükür etmeliyiz bizde Allah'a... Bu şarkı da bizim şarkımız sınıfımızın biraz, biraz da sadece Hakan,Serenay,Hilal hoca,Beste ve benim ama bizim. Umut dolu ve gencecik şarkımız... Hepimizin olsun, hepimizin umudu olsun...


8 Şubat 2014 Cumartesi

Büyüdük mü?

     



              Uzun zamandır yazmaya niyetliyim ama bir türlü fırsat bulamadım şimdi de hazır boşum yazayım dedim.Geçen akşam ilkokuldan bir arkadaşımla yazışıyoruz artık hiçbir şey yapmak istemiyorum ve benzeri cümleler kurdu hevesim kalmadı dedi.Şaşırdım.Aslında şaşırmam da birazcık garipti çünkü bazen hatta belki çoğu zaman aynı hisse kapılıyorum.Eskiden her şeye çok hevesliydim, can atardım ama zaman geçtikçe bitse de gitsek moduna girdim. Karne günleri, bayramlar, akraba ziyaretleri...Beni epeyce heyecanlandıran programlardı.Gittiğimiz yerde de arkadaşım varsa değmeyin keyfime.Mesela bayramlar, bayramlık alınana kadar evde terör estirir bir de evdekilerin bayramın yaklaşmasına bu kadar tepkisiz kalmasını şeker almayı bile son güne bırakmasını asla anlayamazdım.Karne günleri özellikle süslenir ve eve karnemi alır almaz koşarak gelirdim iyi karnemle ve kendimle gurur duyardım hatta karnemin başına bir şey gelmesin diye şeffaf dosyayı asla unutmazdım.Ama bu yıl neredeyse karne almak için okula bile gitmeyecektim. Bayramlar zaten misafir demek, hizmet demek, bulaşık demek...Misafire her zaman bayılırım ama onlarla oturup keyif yapamıyorsam hiçbir şey anlamam ki.Şimdi böyle anlatınca evi çekip çeviren benmişim gibi oldu biraz ama öyle değil yani büyüyünce misafir senin de misafirin oluyor evin küçüğü ilgileniyor diğerleri sohbete çekiliyor.Diyeceğim şu ki: Büyümek biraz nasıl desem sorumlulukları olan bir şey ve sanırım insanlar sorumluluklarından sıkılıp bıktıkları için bu kadar isteksizler bu yüzden hevesleri kırık. Bunu fark etmek ve aynı yollardan geçmek biraz korkunç. İnsanların "içimdeki çocuk ölmedi" cümlesini yeni yeni anlar oldum. Evet gerçekten insanın içindeki çocuk ölmemeli asla hemde.Çünkü her şeyden sıkılmak çok sıkıcı belki bazen  de kırıcı. Bazen farklı bir şeyler yapmak istiyorum mesela ama annem o kadar bunalmış ve yorulmuş ki benimde hevesim kırılıyor sonra ve o televizyona ben telefona dalıyorum. Sadece bir olayı defalarca yaşamış olmak mı kişiyi hevessiz kılan yoksa sorumlulukları mı ona da karar veremedim.Bayram mesela 74 yaşındaki dedem 75. bayramını yaşayacak ama hepsi de aynı mı yani bu bayramların? Kesinlikle değil. İşte o yüzden bir şeyi her defasında ilk kez yaşıyormuşçasına davranmak en iyisi. Çünkü hepsi farklı yaşadığın kişi, giydiğin kıyafet, bulunduğun ortam, sürdüğün oje, sıktığın parfüm...Her anı ilk kez yaşıyormuş gibi yaşamalı her defasında hem ilk hemde sonmuş gibi tadını çıkarmalı.